Islâmiyet’in Bati dünyasindaki varligi, uzun süredir tartisiliyor. 11 Eylül’den sonra “terör tehdidi” etrafinda olusan güvenlik teyakkuzu ve Islâmofobi, bu tartismanin öne çikan ama görüsü karartan bir cephesi. Avrupa’da Müslüman göçmen topluluklarinin artan nüfusu ve etkinligi, daha genis ve derin bir sosyolojik ilginin konusu. Bir de, Müslümanligi seçen, Islâm’a geçen Batililar var. Esra Özyürek, ideolojiler ve genis ölçekli sosyolojik gözlemlerle sinirli kalmayip günlük hayata nüfuz eden arastirmasinda, Almanya örneginde, Müslüman olan Batililarin nasil Müslüman olduklarina mercek tutuyor. Hem ne gibi bir ihtida deneyiminden geçerek Islâm’i benimsediklerine hem de Müslüman olduktan sonra bunu nasil yasadiklarina… “Müslüman Almanlar, dogustan Müslüman olan kisilerle yakin bir iliski yasadiktan sonra Müslüman olmuslar ama din degistirdikten sonra kendileri ile göçmen Müslümanlar arasina bir mesafe koymuslardi”. Özyürek’in temel bir gözlemi, bu. Islâmî yasama mümkün oldugunca “Alman görünümü” verme çabalari da, bu gerçegin bir veçhesidir. Ihtida eden Almanlarin/Avrupalilarin “Müslüman olarak kalmalarinin ya da Ümmet’e tam olarak kabul edilmemelerine ragmen Islâm’i yasamaya devam etmelerinin sebebi Selefilerdir”. Özyürek, bu kilit tespitini, su kritik soruyla bagliyor: Avrupa’da Islâm’in gelecegine Selefi akim mi damgasini vuracak?